Herkese Merhaba,
Bundan 5 yıl önce eşimle su kaydırağına metrelerce tırmanırken acaip tırsmıştım. Bilmem kaç kat çıktıktan sonra "yok, ben yapamicam Hasan, geri dönüyorum" dediğimde eşim, "saçmalama Seda, küçücük çocuklar bile bak nasıl kayıyor, hadi gel elinden tutucam birlikte gidicez zaten" demişti.
2 kişilik,gözümde 1600 metre yüksekliğinde olduğuna inandığım kaydırağın en tepesinde oturduk. Eşim elimden tuttu, "3 deyince bırakıyoruz kendimizi,tamam mı? " dedi. 3 dedi,bıraktım.
Günlerce kayacağım,hiç bitmeyecek sandığım o uzuuun kaydıraktan 3-4 saniye sonra su yüzeyine öyle bir dalış yaptım ki, havuzun dibini görmekle kalmayıp baya bi yaladım. Şalap şulap nefes alırken gözüm bi yandan Hasan'ı arıyodu, Adam yanımda yok! Kafamı yukarı kaldırdığım an acı gerçekle yüzleştim.
Kaydırağın tepesinde zevkten dört köşe, yüzyılın komikli eşek şakasını yapmış gibi bana gülüyodu.
Hayır, hiç de komik diildi bence ama diğer yandan ben baya bi eğlenmiştim.
Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali, doğru merdivenlere yöneldim. O sırada yanımdan totosu bezli maksimum 20 aylık bi kız çocuğu geçti. Ben ıslaklığın ve güneşin vermiş olduğu rehavetle dilim dışarda yukarı tırmanırken, o, totosunda şişen bezini umursamadan öyle hızla çıkıyodu ki şok olmuştum! Annesi nerde acaba, şimdi düşecek, düşerse tutmalı mıyım derken, baktım ablası geliyo peşinden, o da maksimum 3 yaşında!
O an kaydırağın extremliğinden ziyade bu bebeklerin kaydırağın tepesinde ne aradıklarıyla ilgilenir olmuştum. Merdivenleri çıktıktan sonra, hala haince gülen eşime, kaş göz yaparak kızları gösterdikten sonra, "hah, bak işte aşkım bunları diyorum, bak nası canavar gibi kayacaklar izle" dedi benimki.
Kızlar almanca bişeler dedikten sonra ne ara oturdular ne ara kaydılar hiç anlamadım. 2 yaşındaki veletler belki bezliydi ama benden hızlılardı. Çok alınmıştım.
İşte o an eğer ilerde bi çocuğum olursa parkta bahçede kaydırakta asla peşinden koşmicam, yabancı aileler gibi rahat olup,uzaktan seyredicem dedim.
Bunca hikayenin sonunda şimdi sanırım uygulayabiliyorum istediğimi:)
Yaşasın!
Irmak 22,5 aylık. Salıncağa binince hemen zincirleri tutması gerektiğini bilir. Kaydıraklardan küçükleri değil de büyükleri cezbeder hep onu, hani şu dolambaçlı olanlar. İlk zamanlar peşinden çıkar, düşme ihtimaline karşı her an ben arkasında babası kaydırağın ucunda beklerdi ama artık onu da yapmıyoruz. Bu arada hiç tutmazdık tabi. O da dokunmayın ellemeyin bana derdi.
Merdivenleri çıkarken önce emekleme pozisyonunda çıktı, arada düştü, ağzını dizini vurdu, sonra iki eliyle parmaklıklara tutunarak çıktı. Şimdi ise bir profesyonel mübarek :)
Kaydıktan sonra ister yere hoop diye düşsün, ister parkta ellerinin üstünde yürüsün, hiç düşünmedim. Eve gider gitmez baştan aşağıya yenilenecekti sonuçta. Bugün parkta oynatırken, Irmaktan büyük çoğu çocuğa ailesi refakat etti, her an yanlarında,hep ellerini tuttular. Baktılar iş olacak gibi diil, hadi kızım kendin çık ben bekliyorum tutarım seni dediler, ama yok, o çocuk tek başına çıkamadı.
Neden?
Çünkü korumacı eğlenmeye alıştı. Anne-baba hep yanındaydı, Bu sefer de annesi " hadi be kızım hiç cesur diilsin niye korkuyosun" demeye başladı.
Korkar tabi o çocuk. Hiç fırsat vermiyorsun ki kendi görsün deneyimlesin.
Antalya'da o manzaradan sonra korumacı çocuk yetiştirmeye karşı durdum. Restoranlara gittiğinizde dikkat edin, tatil köylerinde yabancı, küçücük çocuklar dahil hepsi kendi yer yemeklerini, hem de öyle bi çatal bıçak kullanırlar ki ağzınız açık kalır. Türk aileler de hemen kendini belli eder. Çocuk 7 yaşına gelmiş ama annesi hala ağzına yemek tıkıştırır, babası bi yandan onun etlerini minik minik keser diğer yandan kendi yer falan.
Çok üzülüyorum ve saçma buluyorum bu durumu. Irmak kendi yemek istemeyip, anne sen yedir dediğinde bile stres oluyorum sanırım ilerde tatil köylerinde" işte türk ailesi,baksana koca kız olmuş hala annesi yediriyo" yaftasını yiyebilirim diye:/
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz anneler?
Sizin park günleriniz nasıl geçiyor?
Sevgiler sevgiler
seda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder