Herkese Merhaba,
Doğumumdan sonra lohusa psikolojisi içerisindeyken bu başlığı çok googlelasam da elle tutulabilecek hiç bir sonuç alamadım. Daha önce 40 günü bitirmekle ilgili bir post yapmış, orda bu 40 günün aslında bebekle annenin birbirine alışma süresi olarak tanımlamıştım.
Gel gör ki lohusalıkla ilgili kimse bişe söylemiyor, herkes için farklıdır deyip duruyordu. Gerek aynı zamanda doğum yapan arkadaşlarıma bakarak, gerek fizyolojik olarak, gerekse benim hissettiklerimi tartınca genelde kadınların aynı duyguları paylaştığını farkettim. Üstüne basarak söylüyorum, herkes değil, bir genelleme yapıyorum. Nihayetinde lohusalıkta yaşananlar kişiye özel duygulardan ibaret. Ortak olan yön, sadece salgılanan aynı hormonlar.
Bebek sahibi olan herkes hep güzel şeylerden bahseder de kimse kötü anları paylaşmaz genelde. Hele de ilk kırk günü kime sorsam hep " ayy evet ben de yaşadım çok zordur" der sonradan. Kimse şunlardan bahsetmez;
"Bebeği emzirirsin, gazını çıkartırsın, uyusun diye sallarsın ama yok, tekrar acıkır,haydaaa bi daha emzir...gündüz bu döngü devam eder. Tam uyutursun yatağına yatırınca uyanıverir. Bu sefer olduğu yerde uyusun dersin,dersin ama uyanmasın diye bu sefer sen adım dahi atamazsın. Annem de beni böyle büyütmüş der, annen aklına gelir, ağlarsın.Gece tam uyutmuşken 5 dakika sonra kaka yapar, pişik olmasın diye altını açarsın,uyanır, uyanmakla kalmaz acıkır, emzirirsin gazı gelir, sallarsın ağlar, uyumak istemez. Gecenin 3ünde uyku gözünden akarken o cin gibi olmuş, avizeyle konuşur. Annen aklına gelir, ağlarsın. Uykusuzluktan ölürken sabah da uyumaz. Artık gündüzdür de daha da uyanır. Biri gelse de duşa girsem uykum açılsa diye dua edersin. Annen aklına gelir, ağlarsın. Minnak ütülerini yaparken kızımla oynamıyorum diye vicdan azabından ölürsün ama o ütüleri de yapmak zorundasındır. Ayrıca bir sürü iş güç ve bebek bakımı dışında bebek eğitimi için milyonlarca kitap ve makale varken onları okumaya çalışır, vakit bulamayıp okuyamazsın böylece daha da sinir olursun. E okumadan bebeğimi nasıl mükemmel yetiştiririm endişesine kapılırsın. Sinirlerin laçka olmuştur. Her şey batar, her şeye kızarsın. Ama inan senle alakası yok, tamamen hormonal:)"
Doğum sırasında bence bebeği alırken yerine bir psikopatlık ve duygusallık güdüsü yerleştiriyorlar. Yoksa hastanede yatılan o gece ilk olmak üzere, elini bebeğin burun deliklerine uzatıp "nefes alıyor mu ki" kontrolü yapmamızın başka açıklaması olamaz!
Bu kontroller eve gelince bebeğiniz her uyuduğunda devam eder, bi taraftan kucağa alışmasın endişesi güderken, yatağına yatırmak istersiniz ama o kokudan öyle mest olmuşsunuzdur ki "aman bu günlere bi daha mı geri dönücem,uyusun işte koynumda" der ve saatlerce koltukta kıpırdamadan oturursunuz.
İlk 40 gün gelen giden, akrabalar, bebeği sevmek isteyenler derken ev, o iki kişilik aşk yuvasından pazar yerine dönüşüverir. Haklıdırlar, onların da kan bağı vardır ve bu süt kokusunu içlerini çekmeden duramazlar. Tabi o zaman içinize yerleştirilen psikopat genlerden dolayı böyle relax düşünmeniz imkansızdır. Bir an önce bebeğinizle başbaşa kalmak istersiniz. Ama o zaman da yapamazsınız. Yarım saatte bir emmek isteyen bebeğinizin süt-gaz-çiş döngüsüne, ev işi ve kocaya iyi davranma görevleri de eklenince iki eliniz ve ayağınız yetersiz kalır. Devreye anneanne ve babaanne girer. Biri çamaşırlarınızı asarken diğeri bebeğinizi pışpışlar. Siz de duygusallıkta tavan yapıp, kocanıza sararsınız. Zaten bütün gün evde sürekli emzirme modunda olduğunuzdan sabahtan akşama kadar pijamalarınızı çıkarmaya bile fırsat bulamazsınız. Hele ki benim gibi meme ucu çatlakları problemi ve zırt pırt mastit problemi yaşadıysanız, bebeği kucağınıza alamayınca daha da öfkelenip her şeye daha kolay saldırabilirsiniz.
Her şey yolunda gitse, bebeğinizin hastalığı devreye girer. Bir taraftan aylarca iyileşmeyen meme ucu yarıkları, bir yandan krem sür, yıka emzir derdi, bir yandan 10 dakka uyuyup uyanan bebeği saatlerce geri uyutma çabası, bir yandan emzirirken acıdan şekilden şekile girme, diğer yandan akşam ne pişircem derdi, bir yandan bu gece uyur mu acaba derdi varken bir yandan da sürekli bebeği görmeye gelenler olur bir de onlarla sohbet etmek zorundasınızdır. Bebek doğunca bir insan dünyaya getirirsiniz ama onunla beraber sizden 40 insan gücünde olmanız da beklenir.
Sen bebeğinle canhıraş ilgilenirken anneni daha iyi anlarsın, sarılıp ona ağlarsın. Hele annen benim annem gibi seninle aynı şehirde yaşamıyorsa, telefonda ağlayıp, kapatıp tekrar ağlarsın. Duygusallıkta tavan yaptık dedim ya, prima reklamlarında ağlayıp, haberlerde salya sümüğe bağlarsın.
Kocanızdan ilgi beklersiniz. İşten gelince o alsın, sallasın, uyutsun, biberon alıyorsa mamasını yedirsin, oynatsın ben de gidip 2 saat uyuyum dersiniz. Eşiniz gerçekten anlayışlıysa ve bunları yaparsa - ki ben şanslı olanlardandım:)- bu seferde yatak odasına gider ama uyuyamazsınız:) Oldu ki o gece erken uyudu, eşiniz git uyu biraz der, bu sefer de onla başbaşa vakit geçirmek uğruna uyuyamazsınız:)
Öte yandan gece güç bela uyuttuğunuz bebeğiniz uyanmasın diye parmak ucunda yürürken babanın bırak horlamasını nefes almasını bile istemezsiniz:)) Herkesten, her şeyden çok babaya takık olunur genelde. Sürekli bişeler beklersin ama ne beklediğin de belirsizdir. Adam ne yapsa yaranamaz, artık anlamaktan vazgeçer, hiç bir şey yapmaz bu sefer de hiçbir şey yapmıyor olur. Her akşam kavga edersin-istisnasız her akşam- bir gece etmezsen için içini yiyor demektir. Kesin boşanıcam heralde deyip durursun. Ama senle beraber doğum yapan arkadaşlarına baktığında onlarda da durumun aynı olduğunu görürsün ve "oh be" dersin.
Sebep, dediğim gibi bir anda senden 40 kişi olmanı beklemesidir herkesin. Sebep, akşam yemekten sonra ayaklarını uzatıp koltukta uyuklarken birden bire saçını toplamaya vaktin kalmayışıdır. Sebep, bir anda üzerine milyonlarca sorumluluk yüklenmesidir. Sebep, bu sorumlulukları babayla beraber üstlenmeye çalışsan da hormonların elindeki bünyenin bunu da kabul etmeyecek olmasıdır.
Bir gün yakın arkadaşımın gelip " kendine gel seda, çeki düzen ver üstüne başına" demesiyle silkelendim. 30. günden itibaren de duygusallığı en aza indirgeyip hayatımı eski düzenine sokmaya başladım. En önemlisi anladım ki bunların hiç biri benim elimde değil. Tamamen hormonların işi. Reklamlarda ve telefonda ağlamayı kestim. Dışarı çıkmasam da pijamalarımı çıkardım, saçımı taradım, taytımı giydim öyle oturdum. Hormonlar eski düzeye geri dönmeye başladığında ise birdenbire eski seda geri döndü.
Korkmayın, endişelenmeyin, eşinizden boşanmaya kalkmayın:) eve gelenlere kızmayın, gelmeyenlere kızmayın, yemek oldu olmadı düşünmeyin, kısacası sadece ve sadece bebeğinize ve kendi sağlığınıza odaklanın. İnanın hepsi geçiyor.
İnstagramda beni "pudisse" olarak takip edebilirsiniz..
Sevgiler sevgiler...
sd
2 yorum:
Tatlim herkese anlatiyorum bem bile bile bile lohusa depresyonuna girdim girmeyen varsa elini opecegim :)) hormonlar varya hormanlar bas belasi ahhaha :))
ya ben de inanmazdım olur mu öyle şey derdim ama gercekten insan bi deliriyor o zaman :)
Yorum Gönder