22 Ocak 2016 Cuma

Delirmek ya da Delirmemek!


Herkese Merhaba,

Aslında 2 yaş sendorumunun sonlarına yaklaşıyoruz diye seviniyordum. Ara ara.. Ama bir sabah ansızın başlayan ağlama kriziyle,bu sendromun aslında bizi hiç terketmeyeceğini anladım. 
Irmak öyle  zor bir çocuk hiç olmadı. Uysaldır genelde. Huyuna gidersem, ilgisini çekersem, konuyu değiştirip binbir dil dökersem uslu:)
Sanırım çocukların ihtiyacı olan da bu.. Psikologlar der ya hep çocuk inatlaştığı zaman konuyu dağıtın, ilgisini başka bi yöne çevirin falan. Tamam eyvallah, bir yapalım iki yapalım, üç yapalım ama her sabah olmuyor arkadaş. Her sabah ben aynı enerjiyle kalkamıyorum. 

Sabah 7,5'ta bizim yatağımızda(kendisi, kendi yatağını tercih etmiyor bu sıra),üstümü giyinirken başlıyorum onu telkin etmeye. 
"Ah benim güzel kuzum uyanmış mı, Allah'ım şu güzelliğe bak, Duman(oyuncak kedimiz) bak Irmak uyanmamış, anneni mi istiyosun Dumancım? Benim güzel kuzuma bi bakim kabarmış mı?"
Eğer bıyık altından gülüyorsa,(tam bir sırıtış asla olamaz) yanağına yaklaşabilirim.Öyle hemen öpemiyoruz malesef, zınk diye öpersen pat diye tokatı yapıştırıyor.
"Annecim, öpebilir miyim, hem bakim mayalanmış mısın?" 
İyi günümüzdeysek, "hı hı" der, ve ben yalakalığa son sürat öpücüklerle devam ederim. Yeter ki hanım efendinin gönlü olsun. 

Ama yok "ı ıhh" derse s.çtık. İşte o an başlar ağlamaya:
-Baba, git yanımdan,
-Babam gelsin,
-5 dakka daha uyumak istiyorum,
-Duman nerde?
-Su içicem
-çişim gelmedi benim!
-çişim geldi kucağına al anne
-tulatete(tuvalet) ben gidicem babam çıksın..
Ya da kucağıma gelir oturur böğüre böğüre ağlar,ne mi diye? 
"Annemi istiyoruuum!"
(kucağımda)!

O uyanmadan ben kıyafetlerini hazır ederim, kucağımdayken iki uydurup bişe anlatırsam hele de biri hastalanmış, öteki kusmuş, okula gitmemiş, yemeğini yememiş, oyuncağını kaybetmiş falan diye boktan ama ilginin tillahını çekecek bişeler anlatırsam 5 dakika içinde giyinir. 
Tabi bu arada kıyafetinde bi şeye takmazsa. İşte sırf O, o detaya takmasın diye, boğazımdaki son nefesi harcayana, yüzüm es vermemekten kızarana kadar  düz beyaz bluzun ne kadar eğlenceli ve çekici olduğunu anlatırım!
Düz beyaz bluz!
Düz beyaz bluz,yeteri derecede enteresan ve eğlenceli değilse bu sefer yine başlar bağırarak:
-ben bunu giymek istemiyorum!
-odamdan ben seçicem
-hayır anne senle seçicem
-babam seçsin getirsin
-hayır baba dokunma annem giydirsin
-etek giycem
-çorap istemiyorum
-üşücem, hasta olcam
-bu çorabı beğenmedim
-elsalı çorap istiyorum
-pembe elsalı diil mavi elsalı!

Şanslıysak, dediğim gibi O, hikayeye dalar ve ben şipşak giydiririm
Yoksa ikinci kez s.çtık.

Mont giyinirken aynı kriz, ayakkabı giyerken ( sırf ayakkabı dolabının önünde kriz yaşamayalım diye ayakkabı almıyorum çocuğa ya ahahahha),şapka takarken, aşağı inerken..
Bu arada resmi olarak konuşuyoruz tabi, bizi üzdüğünü bi daha böyle yaparsa okula gidemeyeceğimizi, oyuncak alamayıp kinder yiyemeyeceğimizi falan(kinderli resmi sohbet eminim sizin evde de yapılıyodur ahahah)..

Bu sefer hemen özürü yapıştırıyo tabi büzük dudaklarıyla..
Hele arabada.. Aman Allah'ım sanki evde köpeklenen o çocuk gitti yerine yüzyılın abdalı geldi..
-ben sizi bida hiç üzmicem annecim
-ben sözünüzü dinlerim annecim
-özür dilerim babacım
-ben size evde hep yardım ediyorum annecim, çok akıllıyım dimi?!
-bugün okulda çorbamı içicem annecim
-eve gelince sen de bana kocaaman çilokata(çikolata) verirsin belki di mi annecim?
Biz de tabi salak ebeveyn, hemen unutup 
"oy kurban olurum, ölürüm ,tamam bitanem çok akıllısın aferin kızıma" lar, birbirimize bakıp "Allah'ım ölücem artık sevgimden"ler falan..
gerizekalıyız resmen...
Sanki az önce evde cinnetin kenarından dönen biz diildik..
Oysaki yukarda şu diyaloglar daha 5 dk. önce yaşanmıştı.."Seda! al şunu çabuk yoksa parçalicam!"
ya da "Hasan, ilgilenme ağlasın, açılır, valla bıktım her sabah aynı vakırtıdan, çıldırıcam yeminle çıldırıcam" 

Ya da mesela her avm'ye gittiğimizde(bkz: Ankara'da yapılacak bişe olmamasından ötürü her hafta sonu mecburen avm'ye giden ebeveyn) Irmağın içine bildiğin cin kaçıyor. Imaginarium'u görüyo, buraya gircem oyuncak alcam diyor, giriyoruz oynuyor, alıyor, çıkıyoruz, Kotnu görüyor çanta alcam diyor, yok diyip teğet geçiyosak bi kere yere yatıp ağlıyor. Hadi oyun alanına gidelim bari diyoruz yarım saat koşuyo, kalkıyoruz, ayakkabıcılara dalıyo, raflardaki ayakkabıları alıp tek tek yere dizip trencilik oynuyo:/ Ordan da güç bela çıkarıp o avaz avaz cırlarken yanımızdan tahmin edin ne geçiyor?
Tabi ki tren!
Trene binelim mi? tabi ki evet!
Toplamda 1 saatte halledeceğimiz alışveriş işini 4,5 saatte halledemeyip, 1 tren, 1 kum boyama, 2 saat oyun alanı, yarım saat yemek, 1 saat mağaza dolaşma, 1 saat salak salak ağız dalaşı yapıp birbirimize girme, ailecek 34 kere küsüp 48 kere barışmakla geçiriyoruz. 
Çok sempatiğiz di mi?

Okula gelince de melek tabi.. öpüp koklayıp el sallayıp koşa koşa gidiyo.. 
Onu bırakıp ofise yürürken yeminle 5 yaş yaşlandığımı hissediyorum. Neyse ki öğlene kadar tekrar enerji dolup, akşamki fırtınaya hazırlanabiliyorum. 

Akşam şanslı günümüzdeysek, ya da yine O'nun için her şeyi ilgi çekici ve eğlenceli hale getirmeyi başarabilmişsek çok güzel sözümüzü dinliyor ve o akşam muhteşem geçiyor. 
Ama diilsek..
Arabada:
-Ankamale gidelim tavuk yicem, 
-babaneme gidelim
-babaneme gitmeyelim evimize gidelim
-Nazlı Nila'ya gidelim
-Nazlı Nila bize gelmesin
-şehriye iççem ben
-mercimek istiyorum!
-annemle uyicam
-baba,sen gel, annemi istemiyorum
-çişim geldi
-anne popom acıyo bakalım mı
-su iççem ben
ve yaklaşık 2587 tane şarkı söyledikten sonra uykuya dalıyor, nihayet!
Allamm şükür!

İyi/kötü günde olma oranı 1/3. Yani 3 günün 2'si iyi, 1'i kötü geçiyor. Aslında o 1 günün de iyi geçmesi tamamen bizim elimizde ama işte yoruluyoruz. Her gün , her dakika O'nun huyuna gitmekten yoruluyoruz. Biz de insanız bizim de ihtiyaçlarınız var deyip, "ehh başlarım çarkına" diyip çemkirmeye başlayınca çocuk da bi an "noluyo yaa" oluyo tabi. 
Yani ben böyle olduğunu düşünüyorum. İnsan üstü bir sabır mekanizmam olmadığı için bi noktada patlıyorum ki, O da daha çok zıvanadan çıkıyor. 
Akşam işten beyinen yorgun dönüyoruz zaten, başım ağrımış olabiliyor, hasta olmuş olabiliyorum, kafam bi şeye takık ya da tamamen gerçekten o gün hiç bir şey yapmak istemiyor olabiliyorum ama işte sorun bunu çocuğa yansıtmamak. 
Akşam yemeğinden sonra direk başlıyor "hadi evcilik oynayalım" lar. Tek başına oynama yaşına gelmediği için her akşam kesintisiz 2 saat evcilik oynuyoruz.
2 saat aralıksız, senaryo yazıp doktorculuk, garsonculuk ambulansçılık oynamak ne demek bilir misiniz? 
Hiç ara vermeden? 
Eh be Seda, ya tüm gün evde olsan napcaksın, 2 saat dediğin nedir derseniz de hafta sonu var tabi ki de derim.O "tüm gün" olayını o zaman  yaşıyoruz işte. Tabi o zaman dışarı çık, park vs. derken zaman daha hızlı geçiyor. Ya da "işten geldim,yorgunum, ayaklarımı uzatıp dinlenmeye ihtiyacım var" moduna girmeden tüm günü rahatlıkla O'na adayabiliyorum. 

İzinli olduğum dönemlerde daha iyi anlaşıyoruz mesela. 

Çünkü ben, "kendime de vakit ayırmalıyım" diye kendimi kasmıyorum. Zaten tüm gün bizim. Birlikte çok güzel vakit geçirebiliyoruz. Öğlen O uyurken de ben de istediklerimi yapabiliyorum, o bi saat de bana misliyle yetiyor. 
Bi taraftan bu derece bunalırken, bazen tabletle oynarken acayip vicdan azabı çekiyorum. 20 dakka oldu mesela, hemen yanına gidip , "hadi gel kızım evcilik oynayalım" diyorum ya da eğer ben iş yaparken oynuyorsa, işim bitince hiç dinlenemeden full O'na adıyorum kendimi. 
saçmalık.
Yemin ederim saçmalık.
Annelik dünyanın en en en garip olgusu. 
Eminim siz de benzer hayatların içindesiniz, aslında aynı şeyleri yaşıyoruz ufak nüanslarla.. 
İşte bunları düşünüp rahatlıyorum, bi tek biz böyle diilmişiz,demek ki bizde diilmiş sorun diyorum. 
Yanılıyor muyum yoksa?

Sevgiler sevgiler...

Seda







1 yorum:

Selin dedi ki...

O kadar benzer ki yaşadıklarımız. Geçen hafta eşim bir ara valla hafta sonu mesaiye kalmak istiyorum dedi en son :) OBense böyle şeyler düşündüğüm an vicdan azabından o an ağlamaya başlayacak kadar o deli annelik çizgisindeyim.